Eskişehirspor’da önce isimler konuşulur. Maç, oyun planı ve diğer teknik detaylar sonra gelir. Mustafa Akgören ve yönetimi göreve geldikten sonra da bu huy değişmedi. Yine isimler konuşuluyor ama bu kez farklı bir şekilde, daha sahiplenici, daha bir, daha beraber.

Mustafa’da desek başka bir isim de zikretsek önüne artık “BİZİM” diyebildiğimiz isimler var.

Bizim Fatih, bizim Ulaş, bizim Mete, bizim Anıl gibi uzayıp giden bir liste…

Eski yönetimlerde tek tük sağlayabildiğimiz, mesela bizim Mehmet, bizim Selim diyebildiğimiz sahiplenmeyi bu kez bütünüyle, yoğun olarak sağlayabilmek son derece önemli.

Bizim gibi düşünen, bizim gibi atarlanan, bizim gibi üzülen ya da mutlu olan bir zihniyet var karşımızda.

Önceki gün uzun ama hiç sıkılmadan dinlediğimiz bir basın toplantısı oldu Mustafa Akgören ve yönetim kurulunun.

Neden bu sahiplenmeye layık olduklarını temize çeken bir toplantı oldu.

Tribünlere oynamayan, büyük vaatler ile günü kurtarmayan, 45 günde oturtulmaya çalışılan düzen, adalet ve gelecek kaygılarının rahat rahat ifade edildiği bir toplantı.

Kampa katılmama şımarıklığı ile Eskişehirspor’u tehdit etmek isteyen topçulara kafa tutan. Küme düşmeyi telaffuz etmiyoruz ama düşersek bile siz istemiyoruz demedikçe burada olacağız diye garanti veren, kadroya girmek isteyen genç futbolcunun hakkını savunup, eldeki kadroyu koruyacağım diye duruşundan ödün vermeyen bir zihniyete tanık olduk. Bugünü düşündüğü kadar baharda yapılacak inşaatın hesabını yapan bir sürdürebilirliğe şahit olduk.

Bizim gibi kızdığında bunu saklayamayan, elini masaya vurarak camia değerlerine sahip çıkan ve geçmişte yapılan hataları tekrarlamamak için özveri gösterilen anlara şahit olduk.

En önemlisi düne kadar kendi kendimizle konuşmaya cesaret edemediğimiz ve günü kurtarma telaşıyla asla yapamadığımız kayıpları da göze alan bir duruş gördük.

Özlemişiz, beklemişiz ve şimdi usta diye tabir edilen ayakların kaybından ziyade giderek ustalaşacağımız bir gençliğin kazancıyla daha ufuklu konuşuyoruz.

Düşsek bile diye başlayan cümleler incitmiyor, eskisi gibi acıtmıyor, tutunacak bir dal olacağını bilmenin rahatlığıyla savaşıyoruz.

Galiptir bu yolda mağlup olan şiarıyla kefil oluyoruz Bizim diye başlayan isimlere…

Çünkü kazanan da, kaybedende samimice biz olacağız, çünkü duruş, disiplin, kültür dediğimiz şey hangi ligde olduğumuzdan, hangi kadroyla sahaya çıktığımızdan daha değerliymiş diye hatırladık bazı zenginlikleri.

Bu yüzden olmaz denilen oluyor, yavaş yavaş oluyor, umduğumuzdan daha ağır ilerliyor, beklentilerimiz altında oluyor ama oluyor.

Güven olunca Büyükerşen’de ucundan tutuyor bu yükün, uzun zamandır sessiz kalan diğer aktörlerde.

Devamı da gelecek. Para değil fikir ve manevi destek önemli diyenlere eminim ki kimse sırt çevirmeyecek.

Devamı da gelecek, gideceği yönü bilene her rüzgar yardımcı olacaktır.

Hani geçen sene Bizim Çocuklarla kazandığımız bir zafer, kutlu bir savaş vardı ya, ömür boyu gurur duyacağımız.

Bu kez bizim Adamların yönetimiyle kazanacağımız bir gelecek var karşımızda.

Sancılı olacak, acı çekeceğiz, karamsarlıkta olacak, çaresiz hissettiğimiz de ama nurtopu gibi bir kurtuluşumuz olacak.

Kurşun yoksa süngümüz var ve o hücum diyebilen bir başkanımız…