Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Tonoz Düşünce Atölyesi işbirliğiyle 'Şehir Düşündürür, Şehir Dönüştürür' sloganıyla atölye çalışmaları düzenledi. EBB Gençlik Merkezi’nin organize ettiği etkinliğin konuklarından biri de Yazar-İletişimci Ümit Alan oldu. Eskişehirli Alan, Haller Gençlik Merkezi’nde cumartesi günü düzenlenen atölyede yeni medya hakkındaki fikirlerini paylaştı.


Babamla domates almaya geldik
24 yaşına kadar Eskişehir’de yaşadığını ifade eden Alan, “Evimiz üniversiteye yakındı. Konuştuğumuz bu mekan sebze meyve haliydi. Sünnet düğünüm öncesi babamla domates almaya geldiğimi hatırlıyorum” diyerek konuşmasına başladı. Eskişehir’in son yıllarda yaşadığı değişimi anlatan Alan “Çocuğum Eskişehir’e gelmek için can atıyor. İstanbul özellikle çocuklar için yaşanmaz hale geldi” dedi. Televizyonun tek kanal olduğu dönemde çocuk olduğunu ifade eden Alan, “Tek kanallı dönemden metaverse evrenine… Çok da yaşlı değilim, 43 yaşındayım… Radyo ve televizyon ağır ağır geldi. İnternet sonrası ise her şey çok hızlı değişti, değişiyor” diye konuştu. Medyanın değişim ve dönüşümünden bahseden Alan, “Medya hem dönüşüyor hem de bizleri dönüştürüyor. Sosyal medya platformları bizleri bir saniye daha fazla tutmanın derdinde. Yeni medya biraz dikkat endüstrisi, bizler de orada kobay hayvanıyız” dedi.
Navigasyona dikkat!
İstanbul’dan Eskişehir’e yaptığı bir yolculuktan bahseden Alan “Algoritma bizi sürekli en kısa yola yönlendiriyor. Osmangazi Köprüsü üzerinden gitmemizi öneriyor. En kısa yol orası çünkü… Sürekli öneriyor ama… Köprü sapağını geçsek bile ileriden u dönüşü yapmamızı öneriyor. Navigasyonun dediğini yaparsak Sapanca manzarasını göremeyiz. Orada kahvaltı etmek, çay içmek çok güzel. Tüm bunların farkında olamazdık. Ama ben yolu bildiğim için navigasyonun önerisini dikkate almadım. Sosyal medyada böyle… Farkında okursak sorunu çözebiliriz” diye konuştu.
Zarardan korunmak için dört yol
Teknolojiyi ya da sosyal medyayı kötülemek istemediğini anlatan Alan, sosyal medyanın zararlarından korunmak için dört yol belirlediğini aktardı. Alan, dört başlıkta topladığı bu yöntemleri şöyle özetledi: 
1. Dinleme
Maalesef günümüzde dinlemeyi unuttuk. Sadece kendi sesimizi duymak istiyoruz. Dinlemek önemli, dinlemek erdemdir… Sadece kendi sesimizi duymak isteyince takip listemizde buna göre şekilleniyor.  
2. Nerede olduğunu bilmek
Müze gezerken ‘şu an buradasınız’ diye uyarı levhası olur. İnternet çok dağınık… Sosyal medyada nerede olduğumuzu çoğu zaman bilmiyoruz. Ara sıra ‘ben neredeyim’ demeli… Bağlam çöküşü olarak tanımlanan bir şey var. Twitter’da bir nargileci ve mikrobiyolog tartışabiliyor. 
3. Beklemek 
Can sıkıntısını unuttuk… Bunu hayatımızdan çıkarmaya çalışıyoruz. Kimse canının sıkılmasını istemiyor. Çocukların da sıkılmasını istemiyoruz. Beklemeye asla tahammül yok… 1996’da internet ile tanıştım. Bir fotoğrafı açmak 10 dakika sürüyordu. Bir kafede sonradan Şebnem Dönmez olduğunu anladığımız fotoğrafı açmaya çalıştık. Yavaş yavaş açılıyor tabi… Önce alnı, sonra gözleri… Strablez bi şey giymiş… Mekanın sahibi geldi “Beyler burada aile var” dedi. Sanki biz orada erotik bi şey bakıyormuşuz gibi… Fotoğraf o kadar geç açılıyordu. Günümüzde hemen sinirlenip yazıyoruz, beklemeyi bilmiyoruz… Eskiden haber olgunlaşırdı. Haberle saatlerce uğraşılırdı. Editörler, sorumlular… Şu anda haberin kırıntısı var… Bir gün Gezi Parkı’nda yine ağaç kesiyorlar diye bir haber… Sosyal medya yıkıldı… Sonra basit bir budama olduğu anlaşıldı. Danışmanlık verdiğim kişiler bazen hemen tweet atıyor. Sonra onu düzeltmek için uğraşıp duruyoruz. Ben tweeti yazıp 10’a kadar sayarım. Hala atmak istiyorsam o tweet’i atarım. Gönderi paylaşımı da böyle… Can sıkıntısı olmayınca yaratıcılık da ölüyor. Beklemeyi öğrenmeli…
4. Hazırlıklı olmak
Müthiş bir dezenformasyon var… Her yerden ‘bilgi’ akışı var… Herkesin bir aldatılma eşiği var. Peru’nun meşhur kinoası… Bizim kuru fasülye gibi bir yemek… Peru’da sık tüketiliyor. Batılı zenginler sağlıklı kioayı keşfediyor. Peru’dan ithal edilmeye başlanıyor, batılı zengin ülkelere… Sonra bir haber… Araştırma haberi! Peru’da kinoa tüketimi yüzde 30 azaldı. Ne anlarsınız bu haberden? Evet, zenginler Peru’lunun yemeğine göz dikti gibi bi şey çıkıyor… Ama öyle değilmiş. Daha derin bir araştırma Peru’lular para kazandıkça başka şeyler yemeye başlamış. Sofrasını çeşitlendirmiş yani… Medya okuryazarlığı çok önemli. Kim olursak olalım önemli. Kibir yapmadan bu eğitimi almalıyız. Profesör de olsak…
Like günümüzün ağrı kesicisidir
Ümit Alan, ‘beğeni kültürü’ olarak tanımladığı durumu şöyle açıkladı: “2004 kurulan Facebook’ta 2009’a kadar beğen tuşu yoktu. İnsanlar bi şeyi beğeniyorsa bunu yorum olarak yazıyordu. Sonra bu beğen tuşu haline geldi. Bu toplumu da dönüştürüyor. Beğeni, like… Byung-Chul Han, Palyatif Toplum’unda ‘Palyatif toplum aynı zamanda bir ‘beğendim’ toplumudur da. Bir beğeni çılgınlığına kapılmıştır. Her şey beğeni kazanana kadar düzleştirilir. Like günümüzün imi, hatta ağrı kesicisidir’ der… Beğeniler bizi şımarıklığa götürüyor. Acıyı yok etmeye çalışıyoruz. Hoşlanmadığımız şeylere bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Empati yapabilmeliyiz.”


En değerli şeyimiz dikkatimiz
Günümüz insanının en değerli şeyinin ‘dikkati’ olduğunu savunan Alan, “En büyük kıt kaynak dikkat. Dikkat eşiğimiz düşüyor, bu bizi yoruyor. Çocuklarda daha düşük. Reklam sektöründe çalıştım. Önceden bir buçuk iki dakikalık filmler çekerdik. İlk 20-30 saniye hazırlık aşamasıydı. Şimdi 2-3 saniyemiz var. İlgi çektin çektin yoksa hemen gidiyorlar, değiştiriyorlar. İki üç saniyede dikkati çekmen gerekiyor. İş görüşmesine giden genç beklerken telefonunu karıştırır. Belki çevresine baksa, duvardaki bir yazıyı okusa, sekreterin konuşmasını dinlese işe girecek. Orada bir detay yakalayabilir. Bir insana yapacağımız en büyük cömertlik dikkatimizi vermek… Önemli haberleri de kaçıyoruz dikkat dağınıklığı nedeniyle…
Facebook çöktü insanlar kombiyi açamadı
Soğuk Savaş sonrası merkezileşmeye karşı bir önlem bulunan internetin sosyal medya platformları sayesinde merkezileştiğini ifade eden Alan, “Bilgiler tek bir yerde olmasın, bir saldırı anında hepsini kaybederiz dendi. Böylece internete gelindi… Ağı dağıttılar… İnternet merkezi olmaya karşıydı ama şu an belli merkezlerdeyiz. Bu nedenle Facebook ve Watsap’ın sahibi aynı kişi olamaz deniyor. ABD’de Facebook çöktü insanlar kombiyi açamadı. Çünkü biliyorsunuz belli formları doldurmak yerine ‘Facebook ile devam et’ tuşu var. Bazı yerlere kaydolurken bunu yapıyoruz. Twitter’ın sahibi tek kişi oldu. Bu büyük risk, internetin merkezileşmesi kötü ve riskli…” dedi.

Ekşi Sözlük’ü Eskişehir’li Sedat Kapanoğlu’nun (ssg) kurduğunu anımsatan Alan “1999’da kuruldu. Eskişehir’de kuruldu. İstanbul’da geliştirildi. Dünyanın öncü sitelerinden biriydi. Sedat bunu ABD’de kursaydı Twitter gibi Facebook gibi olurdu” dedi. 
Alan, yeni medyanın insanı, kültürleri ve şehirleri tekleştirdiğini belirterek, “Avrupa’daki bir ülkenin caddesiyle ve Bağdat Caddesi arasında pek fark kalmadı. Buna direnenler var ama genel durum böyle… Roma’nın merkezdeki ünlü caddelerinde bilinen kahve markasının şubesi yok. Şehrin dışında var ama merkezde hep kendi kahve markaları var. Bunu bizde başarmalıyız” diye konuştu.