Yılmaz Büyükerşen ile beş dakika konuştuğunuzda henüz konuya girememiş olursunuz. Belki 17küçük bir pencere açılmış olur. Kimlerin Hoca’nın öğrencisi olduğunu öğrenmiş olursunuz. Binanın 17’nci katındaki bir sorunu konuşacaksanız Büyükerşen meseleye ‘temelden’ girer. 17’nci kat için biraz beklemeniz gerekir. Sabredip can kulağıyla dinlerseniz tüm katlarda neler olup bittiğini öğrenirsiniz.

Burhan Sakallı ile beş dakika konuştuğunuzda bir saat daha konuşmak istersiniz. Hangi konu olursa olsun Sakallı’nın insanı rahatlatan bir sesi, tarzı ve havası vardır. İlk dakikadan itibaren özlenen naifliğin, hasreti çekilen beyefehdiliğin etrafı kapladığını hissedersiniz. Bir politikacı ile değil de akrabanızla konuştuğunuzu düşünürsünüz. Sakallı konuşurken önünüzdeki çayı içmeyi unutursunuz. Az ya da fazla konuşmaz. Yeteri kadar konuşur.

Kazım Kurt ile beş dakika konuştuğunuzda ‘adam konuşuyor kardeşim’ dersiniz. Büyük konuşur, iddialı konuşur... Konuştuğunu dinletir. Başka şeyle meşgul olmanıza, ilginin düşmesine izin vermez. Nerede, ne konuşacağını bilir. Aynı siyasi görüşteyseniz beş dakikanın sonunda ‘yarın iktidara geldiğinizi’ hissettirir. Karşıt görüşlü olanlara da ‘İktidarı kaybediyoruz’ paniği yaşatır. Demokrasiyi özümsemiş bir adamla konuştuğunuzu anlarsınız. Canlı yayında, parti toplantısında, nerede olursa olsun aynı şekilde konuşur. Söyleme biçimini ve söyleyeceklerini değiştirmez.

Volkan Doğan ile beş dakika konuştuğunuzda pek çok konu hakkında bilgi sahibi olursunuz. İsteseniz de istemeseniz de... Bu süre zarfında Doğan’a soru sormanız ya da araya girmeniz mümkün değildir. Üçüncü dakikada ‘Adam neler yaşamış genç ömründe’ dersiniz. Bildikleri karşısında Doğan’ın kırkına değil yetmişine merdiven dayadığı hissine kapılırsınız. Doğan da Büyükerşen gibi kimseyle beş dakika konuşmaz! Telefonlara bakarsa beş dakika içinde kendisine 11 sorun iletildiğini görürsünüz. İki saat konuştuktan sonra Doğan’ın ‘Abi bi ara oturup beş dakika konuşalım’ dediğini de duyarsınız...

Ahmet Ataç ile beş dakika konuştuğunuzda seçime sayılı günler yoksa politikadan bahsetmez. Farklı konular açar, gündemi herkesten farklıdır. Beş dakikanın tamamında kendisi konuşmaz. En az iki buçuk dakika karşısındakini dinler. Öylesine değil, adam akıllı dinler. Kendisine kalan iki buçuk dakikada üç fıkra anlatır. Ama hiç duyulmadık fıkralar... Gülersiniz, meseleyi anlarsınız, tüm mesajları alırsınız ve teşekkür edersiniz. Ataç’tan duyduğunuz bazı şeyleri bir iki yıl sonra kentin gündemine geldiğini görürsünüz.

Hasan Tuç ile beş dakika konuştuğunuzda beş dakikanın ‘fazla’ geldiğini anlarsınız. Tuç ne istendiğini ve ne yapması gerektiğini iki buçuk dakikada anlar. Bir dakika içinde de ne yapılacaksa yapar, yapılacak bir şey yoksa bunu da paylaşır. Kimseye boş yere umut vermez. Kimseyi oyalamaz. Nettir, serttir... Zaman kaybına, boş beleş muhabbete tahammülü yoktur. Tanımlarına, benzetmelerine çoğu zaman kahkahalar eşlik eder.

Salih Karabacak ile beş dakika konuştuğunuzda hiçbir ekstra soruya gerek kalmadan bahsettiği konuyu anlarsınız. En karmaşık ekonomik olayları bile beş dakika içinde birinci sınıf öğrencisinin anlayacağı şekilde anlatabilir.

Dilara Tambova ile beş dakika konuştuğunuzda DSP Büyükşehir Adayı değil de AK Parti İl Başkanı ile konuşuyormuş hissine kapılırsınız. Birinci dakikanın sonunda ‘Büyükerşen bu kadar kötü bir adam mı yaa’ diye sormadan edemezsiniz. Ecevit ve DSP’ye saygınızdan beş dakika dolmadan sohbeti kesersiniz.
Kadir Bıyık ile beş dakika konuştuğunuzda inanmış bir Ülkücü görürsünüz. İnandıklarına sizi de inandırır. Bir politikacıdan beklenmeyecek derecede açık sözlü ve yalın konuştuğuna şahit olursunuz.

Rafet Demirtaş ile beş dakika konuştuğunuzda varsa bahçenize yoksa evinizin bir odasına kömürle çalışan termik santral kurdurmak için dilekçe vermek niyetine girersiniz!

Erdal Şanlı ile beş dakika konuştuğunuzda genel başkandan il başkanına, vekilden Hoca’ya kimseye eyvallahı olmadığını net bir şekilde anlarsınız. Ve özenirsiniz öylesi bir hayatı, duruşu, politik kimliği...