Son yıllarda iklim değişikliğine bağlı aşırı hava olaylarının vb. gibi yaşadığımız ekolojik ve çevresel olayların ardında da, gerçekte sınırsız ve bedava olduğunu sandığımız ekosistem hizmetlerinin yani doğal kaynakların aşırı tüketimi ve bunun sonucunda oluşan atıkların gezegenimizin ekolojik dengesine verdiği zararlar yatmaktadır.

Oysa yaşamımız; tüm canlı ve cansız varlıkların hem kendi içlerinde hem de bir birleriyle karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşturdukları toprak, gıda, su ve hava (oksijen) başata olmak üzere doğanın sunduğu diğer nimetlere (ekosistem hizmetlerine) borçluyuz.

Fakat, unutmayalım ki, doğanın ürettiği bu kaynaklar için hiç bir bedel ödemiyoruz… Ödediğimiz bedel ise sadece bu kaynakları insan eliyle işlenerek bize ulaştırılması içindir… Kast etmek istediğim şu;

Su işleme fabrikamız var, su üreten fabrikamız yok…

Oksijen ve azot işleyen fabrikalarımız var, oksijen ve azot üretebilen fabrikalarımız yok…

Un fabrikamız var, buğday üreten fabrikamız yok…

Salça ve şeker fabrikamız var, domates ve şeker pancarı üreten fabrikamız yok…

Kereste fabrikalarımız var, ağaç fabrikamız yok…

Bu liste böyle uzayıp gider…

İşte sunduğum bu önermelerin “yok” dediğim kısımları, doğanın insan müdahalesi olmaksızın kendi ekolojik dinamikleri içerisinde oluşturduğu kaynaklardır.

Yani, “var” dediğimiz kısımların üretebilmesi için insanlar tarafından belirli bir bedel ödenirken, “yok” dediğimiz “doğal kaynaklar” için ise hiçbir bedel ödenmiyor…

Bu nedenle de, dünyadaki yaşamın en önemli güvencesi olan ekosistem hizmetlerini ve doğal kaynakları har vurup harman savuruyoruz…

Çünkü insanoğlunun en büyük yanılgısı, ne kadar çok tüketirse o kadar çok havalı olacağına olan inancı veya inandırılmasıdır. Bu inancı nedeniyle de insanlık, aklına düşen sınırsız isteklerini sınırlı kaynaklara sahip olan gezegenimizde bedava bulduğu doğal kaynakları tüketerek yaşamaya devam ediyor.

Bu nedenle, insanlığın dikkatini doğal kaynakların korunması üzerine çekebilmek için bilim insanları, bir bedel ödemeden tükettiğimiz bu doğal kaynakların ve ekosistem hizmetlerinin üretim değerini parasal olarak ortaya koydular…

Buna göre; 1997 yılında gezegenimizde üretilen ekosistem hizmetleri ve doğal kaynakların değeri 145 trilyon ABD dolarıyken, 2014 yılında ABD 120 trilyon dolara düşerek 20 trilyon dolarlık bir doğal kaynak açığı oluşmuştur.

Aynı yıllar arasında dünyada, insan eliyle yapılan üretimin ortalama değeri ise 75 trilyon dolardır. Buna göre doğa insanların bir yılda yaptığı üretimin parasal değerinin nerdeyse iki katı üretimi bizlere bedava sunuyor.

Doğal kaynaklarda yaşanan bu düşüş ve bozulma, bugün küresel yıllık insan eliyle gerçekleştirilen ekonomik faaliyetlerin dörtte birinin yok olmasına eşdeğerdir.

Örneğin böceklerle tozlaşan tarım bitkilerinin, bir insan ordusu tarafından tek tek bitkiler dolaşılarak elle tozlaştırıldığı düşünüldüğünde, böceklerden bedava aldığımız bu ekosistem hizmetinin karşılığı 217 milyar ABD dolar olarak tahmin edilmektedir.

Doğa insanlıktan, kendisini iflas ettirmeyecek şekilde yararlanarak yaşamasını ve gelecek nesiller içinde bu kaynakları korumasını istiyor…

Aksi takdirde, ürettiği kaynakların hızla tükendiğinin farkına varan doğa; salgın hastalıklar, depremle, seller, kuraklık, kıtlık ve orman yangınları vb. gibi pek çok sorunu yaşatarak bedava verdiklerini başka bir yolla fatura ederek kendini korumaya alıyor…