Bu uzun başlıkta “Türklüğün başkenti” ve “eğitimde atlı sporlar”ı bir araya getiren sebep; 104 yıl önce, Eskişehir’in ilk Millî Eğitim Müdürü Ethem Nejat Bey tarafından açıklanmıştır. Zira efsane müdür; atlı sporları eğitime entegre ederken, çıkardığı Karacahisar gazetesinde gerekçesini “Eskişehir Türklüğün makarrıdır.” şeklinde ilan etmiştir. Oysa Ethem Nejat, “Türklüğün merkezi, başkenti” dediği bu şehre geldiğinde atlı sporlar çoktan unutulmuş, tarihî bir derginin sayfalarında da yazdığı gibi “onun yerini miskin kahveler, iskambil ve tavla oyunları” almıştı. Yine bir vakitler Türklerin “alâmet-i farikası”, yani Türkleri diğer milletlerden ayıran atların yerine artık eşek bağlanmıştı. Yahut da “Türk Yurdu” dergisinde 104 yıl önce yayınlanan haberdeki cümleyi aynen aktaralım: “Eski kavî (güçlü), çevik, iri atlarımızdan eser kalmadı. Zenginler kapılarında birkaç at beslerken onların yerine merkepler (eşekler) kaim oldu (geçti).

Hâlbuki “Kuş kanatsız, Türk atsız olmaz” sözü ile ayrılmaz bir bütünlük; tarih boyunca dile getirilmişti. Ecdadı hedefine ulaştıran yol arkadaşı, kardeşiydi at. Hatta kardeşten de ileriydi Dedem Korkud’un destanlarında:

“At demezem sana kardeş derem

Kardaşımdan yeğ

Başıma iş geldi yoldaş derem

Yoldaşımdan yeğ”

Ta ki Türk Yurdu dergisinin de aktardığı gibi “Gece gündüz at üzerinde gezen, yorulmayan müsellah (silahlı) ve gürbüz millet oturmayı tercih eyleyene” kadar…

Her sayısında “Türklerin fâidesine çalışır” ibaresini adının altına ekleyen bu dergi, günümüze kadar varlığını koruyan bir yayındır ayrıca. Türk Yurdu dergisi; lise öğrencilerinin atlı yürüyüşüne sayfalarında yer vererek ser-levhasında (isminin hemen altında) belirttiği gibi Türklerin faydasına çalıştığını bir kez daha göstermiştir.

Karacahisar gazetesinden alıntılarla verilen haber, Eskişehir İdadisi (Lisesi) izcilerinin yürüyüşüyle başlıyor. Yıl 1916… Aylardan Nisan, günlerden cumadır. Bu yürüyüşe 50 kadar kişi ve okulun müdürüyle birlikte bir kişi daha katılıyor. Türk Yurdu; onu iki unvanıyla takdim ediyor: “Maarif Müdürü, Karacahisar Gazetesi Müdürü”. Adının belirtilmesine ihtiyaç duyulmaksızın döneminde dürüstlüğü, çalışkanlığı ile tanınan söz konusu Maarif Müdürü; Ethem Nejat’ın ta kendisidir. Eskişehir’in başına gelen en güzel atama ile Millî Eğitim Müdürü olan Ethem Nejat; bu şehirdeki en büyük eğitim hamlesine imza atmıştır. Azınlık mekteplerinin ve yabancı okulların Türk okullarından fazla olduğu Eskişehir’de peş peşe Türk mektepleri açmış, sadece açmakla kalmamış, hem nitelikli eğitimci ve idareci kadrosuyla hem işlevsel ders araçları ve uygulamaya dönük nitelikli müfredatla, mesela tarıma dair uygulamalı dersleriyle örnek bir eğitim sistemini kısa zamanda hayata geçirmiştir. O hep sahadadır, halkın içinde, halkın arasında, halkın yanındadır ve sadece örgün eğitimle değil halk eğitimiyle de yakından ilgilenmiş, kayda değer çalışmalarla Eskişehirlilerin öğretmeni olmuştur. O aynı zamanda gazetecidir. Ayağının tozuyla 1915 yılında “Karacahisar” gazetesini çıkarmaya başlamıştır. Serlevhasında “Eskişehir livasının haftada bir çıkar resmî gazetesidir.” yazar. Yerel bir gazete olmasına rağmen İstanbul basınında adından söz ettiren önemli bir gazetedir Karacahisar ve bu isim, ona boşuna verilmemiştir. Osmanlı’nın temellerinin atıldığı yerdir burası…

Türklüğün merkezi, başkenti dediği bu şehre gelir gelmez Türk’ü kanadıyla buluşturmaya öğrencilerden başlar Ethem Nejat. İzcilik tarihimizde önemli yeri olan bu efsane müdür; Eskişehir’de izcilik çalışmalarını da başlatmış ve atlı sporları eğitime entegre ederken bunu izcilerle başarmıştır. Nitekim ona göre izcilik; bayram-merasim-tören süsü değil, pedagojik hedefleri barındıran bir organdır. “Zengin ders araçlarıyla yetinmeyerek talebelerini tabiatın saf ve daha zengin varlıkları ile baş başa bırakıp yetiştirmeyi öğretimin en verimli metodu olarak kabul ettiğini” tarihe kaydeden Tarihî Turan Numune Mektebi’ne bu vizyonu kazandıran da elbette Ethem Nejat’tır. Türk Yurdu dergisinin Karacahisar gazetesinden aktardığı söz konusu haber de aynı vizyona işaret ediyor. Haberin işaret ettiği diğer nokta ise atlı sporlar ve at yetiştiriciliğinin durumudur. 18. yüzyılın sonunda kurulan haraların bulunduğu ve atçılığın önemli bir merkezi konumundaki Eskişehir’in bir asır önce de aynı dertten muzdarip olduğunu Türk Yurdu dergisinde görüyoruz. O vakit dikkat kesiliyoruz atçılığın öteki tarihine: “Hükümet orduya at mübayaası (satın alımı) hususunda çok zamanlar memalik-i ecnebiyeye müracaata mecbur kaldı.” diyor. Yani demek oluyor ki atı yeryüzünde keşfeden ve eğiterek insanoğlunun emrine sunan bir millet, onu ordusuna dışarıdan getirmek zorunda kalmıştır.

Karacahisar gazetesinden alınan ve muhtemelen Ethem Nejat’ın kaleminden çıkmış haberde Eskişehir’in geçmişine dair hatıraları ve geleceğe çizilen hayalleri bulmak mümkün: “Eskişehir Türklüğün makarrıdır. Kim bilir burada ne süvari eğlenceleri vardı! Kim bilir ne kadar meraklı cirit oyunları oynanırdı!” diye iç geçirir Ethem Nejat. Ve hemen ardından “Hâlbuki bugün Eskişehir’de at meraklısı kaç adam gösterilebilir.!!” diye ekler. Geçmişi gururla yâd ederken gördüğü manzaraya rağmen geleceğe ümitle bakmaktan vazgeçmemiş ve millî geleneklerimizin “gençlerimiz ve mekteplerimiz”ce var edileceğine dair “kanaat ve imanımız var.” demiştir. Cümleyi özellikle seçerek tırnak içinde onun ümidini kucaklayan Türk Yurdu dergisi, “pek doğru bir söz” diyerek aynı ümidi okuyucusuyla paylaşmıştır.

Karacahisar gazetesi ve Türk Yurdu dergisinin 104 yıl önce “Türklüğün Başkenti” dediği Eskişehir’de atlı sporlar ve atçılığa dair kurulan hayaller; şüphesiz 2013 Türk Dünyası Kültür Başkentliği ile gerçekleşmiştir. “Türk Dünyası Kültür Başkentliği” marka değerinin korunarak bu süreçte edinilen kazanımların geleceğe taşınması ise atlı sporların eğitime entegrasyonu ile mümkündür. Eğitim sistemiyle atlı sporların bütünleşmesi demek, millî geleneklerimizin “gençlerimiz ve mekteplerimiz”ce var edileceğine dair ümit kapısının hep açık olması demektir.

Bu şehirden bir Ethem Nejat geçti. Ona birileri siyasi gözlüklerle bakarak Türkçüydü diyecektir, sonradan komünist oldu diyecektir. Kimi sırf bu yüzden övecek yahut sırf bu yüzden ötekileştirecektir belki. Şucu, bucu, öcü, böcü demeden siyasi ön yargılardan arınmış berrak zihinle ona baktığımızda mesela eğitimcinin özel hayatına dikkat etmesi gerektiğini savunurken örnek ahlâki duruşuyla Ethem Nejat; ahlâk çığırtkanlığı yapanlardan ayrılır. Mesela güç-yetki elindeyken hakkı savunması ve liyakate önem vermesiyle sadece kendi haksızlığa uğradığında hakkın, adaletin adını ananlardan ayrılır. Yönetmelikleri garibanın lehine kullanmasıyla, gittiği yere çalışma barışını getirmesiyle, yetimin hakkını gözetmesiyle, kız çocuklarının eğitimine önem vermesiyle, sadece döneminin değil geleceğin de eğitim vizyonuna katkı sunacak icraatıyla, Çanakkale Savaşı çıkınca hiç tereddütsüz ön saflarda cepheye koşan vatanperverliği ile Ethem Nejat; mangalda kül bırakmayanlardan ayrılır. Onun hakkında kim ne derse desin ben ona “adam gibi adamdı” diyorum. (Bu arada “adam” derken temel anlamı olan “insan”ı kastediyorum.) Hem ne demişti Üstat Cemil Meriç:“Evladım bu ülkede sağcı, solcu; ilerici, gerici yoktur. Namuslular ve namussuzlar vardır. Siz namuslulardan olunuz. Göreceksiniz, çok kalabalık olacaksınız.”